Allah
11 Şubat 2021
Yeryüzünü, canlı ve cansız varlıkları ve tüm evreni yarattığına inanılan soyut obje, Tanrı. Sumerce ilu veya i-li (=ilah), Akadca ilu/ ilum veya iltu/iltum sözleriyle bağlantılıdır. İslam öncesi Arapların Allatu Akbar (=yüce tanrı, yüce Allah) olarak gördükleri Al-Lat, aslında bir lahitten ibaretti. Bu bağlamda Al-Laht/Al-lahit diye algılanıyordu. Oysa etimolojik açıdan Arapça ulûhe (=ilâhlık) sözü Akadcadaki elûm (=yüksek) ile bağlantılıdır. Sumerliler ‘yüksek’ karşılığında i-ri diyorlardı. Türkçedeki iri sözcüğünün bu Sumerce sözcükle ilişkili olması mümkündür. Bana öyle geliyor ki, Sumerce i-ri (=yüksek) sözcüğü r/l dönüşümüyle Akadcada i-lu/ilu/il olmuştur. Buna rağmen Sumerlilerin kendileri i-lu şeklini de telaffuz ediyorlardı. Araplardaki Allah adı, İbranilerdeki èlòhiy (=ilâhi, kutsal) ve elohim (=Allah, Tanrı, ilāh, yaradan, oğan) sözleriyle ilişkili görülüyor. Al-Lat bazen Uzza ile bir sayılmış olabilir. Ancak, Afrodit ve Atena ile de ilişkilendirenler olmuştur. İlk Çağ’ın ünlü Yunan tarihçisi Herodot’un Alilat dediği Al-lat‘ın, Araplar tarafından Zeus’un kızı Urania ile bir tutulduğu aktarılmaktadır (Herodotos, Historia, III/8).
Arapça ulî (=sahip) ve onun çoğul şekli olan Arapça ulû (=sahipler) sözcüğü Türkçedeki ulu (<uluğ: ‘yüksek’) sözcüğü ile karıştırılmaktadır. Orta Çağ’da Türkçe “Tanrı uludur” sözü ‘gökyüzü yüksektedir’ demekti. Çünkü Tengri sözü ‘gök, gökyüzü’ demektir. Zamanla “Tanrı uludur” (=Allah yücedir) sözü Arapça akbar (>ekber) kelimesine istinaden “Allahu akbar” (=Tanrı büyüktür) sözünün yerine telaffuz edilmiştir. Allahu Akbar deyimi İlk Çağ’dan bu yana söylenilmiş olan ‘Tanrılar Tanrısı’ veya diğer bir deyimle ‘Baş Tanrı’ oluşa işaret etmektedir. Arapça ulûhe (=ilahlık) sözcüğü Sumerce uru (>ulu: ‘yüksek, yüce) ile bağlantılıdır. Yakın Çağ’daki Türkçe Tanrı uludur sözü artık yerini ‘gök yüksektir’den ‘Allah yücedir’e bırakmıştır. Bu nedenle Tanrı uludur sözünü alaya almak Allah’ın yüceliğini gölgelemek sayılıyor.
Eski Mekkeliler önceleri peygamberin Tanrı için kullandığı rahman sıfatını kabul etmediler. Onlar bu sıfatın yerine İslam öncesinden beri telaffuz ettikleri “bismik-allāhumma” (=ey Allah senin adın ile) deyiminin kullanılmaya devam etmesini istediler. Günümüzde telaffuz edilen bismillah (bi+ism+Allâh: ‘Allah’ın adı ile’) sözü altı çizili ve tırnak içindeki o eski deyimle bağlantılıdır. Önceleri Mekkelilerin benimsemediği rahman sıfatı zamanla onların söyleye geldiği “bismik-allāhuma” deyimiyle birleştirilip rahim sıfatı da Tanrı’ya eklenerek, kısaca besmele denilen kavramın yaygınlaşması sağlandı. Tanrı’yı ifade eden İlu adına izafeten mi Bab-il, Erb-il (Arbailu) adları kullanıldı; yoksa Akadca alu (=şehir, kasaba; yer, yöre, diyar) kelimesine mi dayanıldı. Bism-il, İd-il ve benzeri adlarda da olduğu üzere il son eklerinin Akadcada yer bildiren alu (=yer, yöre, şahir kasaba) son eki olması mümkündür. Bu bağlamda Bismil adının Arapça bism köküyle bağlantılı olan bāsim (=neşeli, şen, güler yüzlü) ve Akadca yer belirten alu son ekinden dönüşen il/ilu olduğunu sanıyorum. Arapça bāsim Aramicede mevcuttu. Süryaniler de Besim adını tercih ediyor.
Allah için dile getirilen Rabb sözü çok önceden mevcuttu. Bu sözü sanki Allah’ın adıymış gibi “Rabbim” diye söyleye gelmek doğru değildir. Çünkü Rabb, sadece bir sıfattır, Tanrı’nın ismi değildir. Bu bağlamda Tanrı’nın bir dilde bir tek ismi olabilir. Her dilde ise o dile özgü adı mevcuttur. Bunun ötesine geçerek her dilde bulunan sıfatları isim yerine telaffuz etmek vahim bir karışıklığa neden olur. Rabbim (=büyüğüm) sıfatı Akadca rabûm (=büyük) sözünden kaynaklanmaktadır. Evin büyükleri için yaygın olarak rabûm denildiği gibi ‘iri cansız nesne’ler için de rabûm denilmiştir. Allah adının Tanrı sözü yerine kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bkz. Tanrı.