Hane
13 Aralık 2020
Mesken, ev, köşk, saray. Farsça ḫāne (=ev, mesken) sözünden alınmıştır. Aynı sözle bağlantılı olan Farsça ḫānegi (=eve mensup, evde yaşayan) kelimesi de biliniyor. Farsça ḫāne, Pehlevice ve Partça ḥānag/ḥānak, ḥān, ḥānakāk sözlerinden gelmektedir. Kürtçe ḥani (=ev) ve ḥane (=hane, aile) Pehlevice kan– kök sözcüğüyle bağlantılı olan kan-dan (=kazmak, eşelemek) yükleminden kaynaklanıyor. Aynı sözler Farsçaya da intikal etmiştir. ‘Soylu, köklü, misafirperver, mert, asil, gözü tok’ karşılığındaki ḫānedān kelimesi de aynı kökten türetilmiştir: ḫānedān-i Eyyubiyyan, ḫānedan-ı Şeddadiyyan gibi.
Yaşadığımız yüzyılda hanedan sözü gözden düşürülmeye gayret edilerek yıpratılmaya çalışılmıştır. Oysa, hanedanlıklar adem-i merkeziyetçiliğin (=yerinde yönetimlerin) temel taşlarıydı. XX. yüzyılda adem-i merkeziyetçiliği tasfiye eden yapılanmalar günümüzde medeniyet krizi yaşıyorlar. Ne idüğü belirsiz zevatın bir toplumda ön plana çıkması, medeniyet krizini derinleştirmiştir. İranî Dillerden naklen Özbekçe ve Azericede de ḥanedan sözü kullanılıyor. Musikide eserin bölündüğü ana kısma da hâne-i zünbür denilmektedir. Hane kelimesi kimi sözlerde son ek olmaktadır: yazıhane (=yazım işlerinin yapıldığı mekân, ofis), devlethane (=devlet ricalinin kaldığı yer), kıraathane (=okuma yeri), kütüphane (=kitap evi), hastahane (=hasta tedavi binası), postahane (=posta iletişim işlerinin görüldüğü yer) gibi.