Heykel
20 Ağustos 2019
Farklı materyaller kullanılarak biçimlendirilen eser. İlk Çağda heykel yapımı için genel olarak kaya parçaları kullanılıyordu. Arapça heykal ya da heykel şeklinde telaffuz edilen bu sözcük, İbranicede heykal ya da hekal şekilleriyle kullanılmıştır. İbraniceye de Sumerlilerden geçmiş olması mümkündür. Sumerlilerde e (=yapı, tapınak, bina, ev, oda; aile) ve gal (=büyük, ulu, görkemli) sözcüklerinden oluşuyordu. Sumerce e-gal (büyük yapı, konak, saray, şato) sözcüğünden zamanla hekal, heykal ve heykel şekillerine bürünmüş olması akla uygun görünmektedir. Bununla birlikte, Akadca ekallum (=büyük yapı, konak, saray) sözcüğü aracılığıyla Asurlulara, Aramilere, Süryanilere, İbranilere ve Araplara intikal etmiştir. Sumerlilerde e- ile başlayan bir kısım yapı adlarıyla karşılaşmaktayız: e-gar (=duvar, sur), e-kas (=han, yolcu evi), e-gun (=kiler, mahzen), e-dub.ba (=okul, tablet evi) gibi. Sumerliler, ‘heykel’e alam ya da alan diyorlardı. Akadlılar ise aynı sözcüğü ṣalmum (=heykel) diye biliyorlardı.
Osmanlı ülkesinde ilk heykel münevver padişah Sultan Abdülaziz’in at üzerinde tasvirini göstermektedir. Bu heykel, İngiliz heykeltıraş C.F. Fuller tarafından Floransa’da tamamlanarak İstanbul’a getirilerek Beylerbeyi Sarayı’na yerleştirilmiştir.
Heykel sözcüğü bir kısım Asya dillerine de geçmiştir: Azerice heykäl, Kürtçe heykel ya da peyker, Özbekçe haykal, Uygurca häykäl, Türkmence heykel, Kırgızca aykel gibi.