Karantina
10 Nisan 2020
Orta Çağda bulaşıcı hastalık görülen yerlerden gelen gemilerin içindekilerle birlikte, izole edildiği süre ve bu sürede izolasyonun yapıldığı mekân. Bu nedenle deniz limanların birçoğunda karantina tesisleri bulunuyordu. Söz gelimi, İzmir’in Urla ilçesindeki Karantina Adası’nda 1865 yılında Fransızlarca yaptırılan bir Karantina binası bulunmaktadır. Burada bulaşıcı hastalığı görülenler izolasyona tabi tutuluyordu. Urla’daki karantina adası ve tesisleri, o zamanlar dünyanın üç ada karantinasından biriydi. İzmir’in Karataş semtinde bugünkü Mithatpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin bulunduğu yerin yakınında ise Karantina İdaresi binası yaptırılmıştır (1840). Daha sonra Karantina İdaresi’nin arsası üzerinde İzmir Islahhanesi binası yaptırılmıştır (1867). Bu son kuruluş, fakir aile çocuklarını ıslah etmek ve meslek sahibi etmek için tesis edilmiştir. İzmir Islahhanesi binası günümüzde Mithatpaşa Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olarak faaliyetine devam etmektedir. Karantina İdaresi Karataş’tan Urla yakınındaki Karantina adı verilen adaya taşındı (1865). Karataş semtindeki Karantina İdaresi’nden kalma arazilerin olduğu mevki ise, Karantina adıyla anılmaya devam etti. Burada akan bir dere de Karantina Deresi olarak biliniyordu. 1891 tarihli “Aydın Vilâyet Sâlnâmesi”ne göre, İzmir Kazası’ndaki Karantina mahallesinin nüfusu 517 olarak belirtilmektedir (Bkz. ag. Sal./s.505).
Osmanlı döneminde iki karantina tesisi kurulmuştu. Biri Urladaki diğeri de İstanbul yakınlarındaki Tuzla’da bulunuyordu (1823). Söz konusu karantina tesisleri, o zamanlar Arapça tahaffuz (=korunma) kelimesine dayanılarak Tahaffuzhane adlarıyla belirtiliyordu. Tuzla Tahaffuzhanesi 1890-1935 yılları arasında hizmette bulunmuştur. Tuzla Tahaffuzhanesinde başta hastane, revir ve güvenlik binaları olmak üzere, birçok yapı mevcuttu. Burada hastalar genel olarak 14 günlük bir izolasyona tabi tutuluyordu. Buna karşın en iyi izolasyon Urla Tahaffuzhanesinde oluyordu. Urla’daki Tahaffuzhanede, diğer adıyla karantina tesisinde veba, kolera, tifo (=kara humma, Lat. Typhusabdominalis) ve tifüs (=lekeli humma, Lat. Typhus exanthematicus) gibi hastalıklar denetim ve sağaltım altına alınıyordu.
Dünya sağlık teşkilatı çok önceleri karantinaya tabi tutulması gereken hastalıkları veba, kolera, sarı sıtma ya da sarı humma, çiçek, tifo ve tifus olarak belirtiyordu. Genel olarak izolasyon yani tecrit süresi kolerada 5 gün, veba ve sarı sıtmada 6 gün, çiçek hastalığında 14 gün uygulanıyordu. Yine tekrarlayan bir kısım ateşli hastalıklarda dört gün izolasyon uygulanıyordu. Günümüzde bulaşık hastalıklar yaygın olarak virüsler sonucu yayılmaktadır. Bu satırlar yazıldığı esnada dünya ölçeğinde yüz bine yakın insanın Koronavirüs salgını nedeniyle hayatı sona erdi.
XVI. yüzyılda Venedik sahillerine yanaşan gemilere kara veba salgını nedeniyle otuz günlük bir tecrit (izolasyon) ve sağaltım uygulanıyordu. Bu otuz günlük tecrit ve tedavi süresine İtalyancada trentino deniliyordu. Bir ay sağaltım yetersiz olunca bu süre 40 güne çıkarıldı. Bu 40 günlük uygulamaya İtalyancada ‘kırk’ sayısı karşılığındaki quaranta sözü nedeniyle quarantena (=40 günlük izolasyon ve tedavi) denildi. O günden sonra, karantina sözü bulaşıcı hastalıkların izolasyonu ve tedavi süresini ifade eder oldu. Latince quarentenam, Yunanca karantina, İspanyolca cuarentena, Portekizce ve Katalanca quarentena, Almanca Quarantäne, İngilizce quarantine, Bulgarca karantina, Fransızca quarantaine, Gürcüce karantini, Farsça qarentine, İrlandaca choraintin, Rusça, Sırpça, Hırvatça, Makedonca ve Boşnakça karantin, Romence carantină, Macarca karantén, sözleri ‘karantina’ karşılığındadır. Karantina sözünün İtalyanca quaranta (=kırk) ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Latince quadrāgintā; Yunanca saránta, Fransızca quarante sözleri de ‘kırk’ sayısını ifade etmektedir.