Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Etimolojik Açıdan
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors

 

 

Bilal Aksoy

Pirinç

10 Aralık 2019

     PİRİNÇ (I) PirinçFarsça birinc sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Eski Türkler pirince tuturgan diyorlardı. Farsça birinc, Ermenice brindz/brintz, Gürcüce brinci, Tacikçe birinç, Sırpça pirinač, Kürtçe pırinc sözcükleri Eski Kuzeybatı İran Dillerinden Zend ve Avestada kullanılan vrinca şeklinden kaynaklanmaktadır.

    Alman bilginlerinden özellikle Çin dili uzmanı olan Berthold Laufer (1874-1934), Ossetçe ve Ermenice brinc şeklini aktarmaktadır.1 Fransız Doğu bilimci C. Barbier de Meynard (1826-1908), Yakut-i Hamevi’nin Khuzistan ve Sabur ülkelerini anlatırken, buralarla ilişkili olarak pirinçten de söz ettiğini aktarmaktadır. Meynard, pirincin Huzistan’da2 ve Horasan’da3 ekildiğini açıklamaktadır. İran Dilleri ve tarihi alanındaki çalışmalarıyla tanınan Alman dil bilimci Paul Horn (1863-1890), bu kelimenin aryen asıllı oluşuna işaret ederek, Osstetce/Alanca brinc, Kürtçe birinc, Ermenice brinc şekillerini örneklemiştir.4 Horn, Afganlıların vrize, Greklerin oryza ya da vriza deyişlerini de nakletmektedir.5   Ermenice ve Eski İran Dilleri alanında ünlenmiş olan Alman filolog Johann Heinrich Hübschmann (1848-1908), Yeni Farsçada birinj ve gurinj, Ossetçe brinj şekillerini belirterek ve Ermenicedeki brinj ile Farsçadaki birinj sözcüklerinin sonundaki j harflerinin de her iki dilde fonetik olarak aynı şekilde telaffuz edildiklerini de açıklayıp bu konuda Paul Horn’a da atıfta bulunmaktadır.6 Hübsmann, Ermenicede ‘pirinç’ karşılığında brinj sözcüğünü yazarken sondaki j harfinin aynı dildeki dz karşılığında olduğunu da açıklamaktadır.7 Kaşgarlı Mahmud, tuturkan sözcüğünü ‘pirinç, döğü’ karşılığında belirtmiştir.8 Eski Türklerin tarih, mitoloji ve genel olarak kültürleri üzerine araştırmalarıyla bilinen Bahaeddin Ögel, pirinç konusunda açıklamalar yaparken “Eski Türkler, pirince başlangıçta tuturgan diyordu. Türklerin henüz Ortaasya’da iken, Anadolu’ya gelmeden önce, pirinç sözünü kullandığına dair bir belge bulamadık”9 dedikten sonra “Hiç şüphe yok ki bu söz, Batı Türkistan ile Ortaasya şehirlerinde yaşayan ‘Soğd’ kavimlerince de -biraz değişik de olsa-, söyleniyordu.”10

     Alman kültür tarihçisi Victor Hehn (1813-1890), Yunanların ‘pirinç’ karşılığındaki oryza sözünün İranlılar aracılığıyla Hindistan’dan intikal etmiş olabileceğini Sanskritçe vrihi (pirinç) sözüne dayanarak öne sürmektedir.11 Hehn, “Kulturpflanzen und Hausthiere…” adlı kitabının 406. sayfasından 414. sayfasının ortasına değin pirinç ile ilgili tespitlerini aktarmaktadır. Hehn, Ermenice brinz ile Yeni Farsça birinģ ve branģ sözlerinin ‘pirinç’ karşılığında ifade edilmiş olduğunu öne sürmektedir.12 Hasan Eren, “Türkçede kabuğu ayıklanmamış pirince verilen çeltik adı da Farsçadan alınmıştır” demektedir.13 “Pirinç ve birinç sözleri ise, Türkler arasında çok eski çağlarda, ancak XIV. yüzyılda görülmeye başlanmıştır. Bunu sebebi ne idi? Öyle anlaşılıyor ki, Türkler pirinç ekiminde, ‘Soğd’ komşularından daha az tesir almış olmalı idi.”14

     PİRİNÇ (II)  Bakır ile çinko karışımı olan sarı renkli bir alaşım. Farsça birinc (=bakır alaşımı, tunç) sözcüğünden. 

 

KAYNAKÇA

(1) Berthold Laufer, “Sino-İranica”, Chicago 1919, s.373.

(2) C. Barbier De Meynard, “Dictionnaire géographique, Historique et Littéraire de la Perse…”, Paris 1861, s.217.

(3) C. Barbier de Meynard, age, s.294.

(4) Paul Horn, “Grundriss Der Neupersischen Etymologie”, Strassburg 1893, s.48/no:208.

(5) Paul Horn, agy.

(6) H. Hübschmann, “Armenische Grammatik”, Leibzig 1897, s.124/no:121.

(7) H. Hübschmann, agy.

 (8) Kaşgarlı Mahmud, “Divanü Lûgat-it-Türk”, I/521.

(9) Bahaeddin Ögel, “Türk Kültür Tarihine Giriş”, C.II, Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ankara 1985, s.209.

(10) Bahaeddin Ögel, age, s. 210.

(11) Victor Hehn, “Kulturpflanzen und Hausthiere…”, Berlin 1887, s.405.

(12) Victor Hehn, age, s. 408.

(13) Hasan Eren, “Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü”, Ankara 1999, s.335.

(14) Bahaeddin Ögel, agy.