Saki
6 Mart 2020
İçki meclislerinde içki dağıtan kimse. Sumerce sagi-gal (=başında su ya da içki taşıyan) ve saĝ-ĝu (=saki, sucu) sözlerine dayanmaktadır. ‘Sucu’ karşılığında altı çizili Sumerce sözler Akadcaya intikalen Akadcada ša ķum (=saki, sucu) diye ifade edilmiştir. Saki sözünün temeli olan Sumerce sagi-gal sözündeki Sumerce sag, ‘baş’; gal ise ‘büyük’ demektir. Sumerlilerde neden içki dağıtıcıları ‘büyük baş’ olarak adlandırılmıştır? Çünkü, başlarının üstüne, üzerinde içki kadehlerinin olduğu tepsiyi koyarak mecliste servis yapıyorlardı. Bu uygulama nedeniyle ‘sucu’ karşılığında belirtilen sözlerin telaffuz edilmiş olduğu görüşündeyim. Geleneksel olarak simitçilerin baş üstünde simit tepsileriyle dolaşmaları öyle sanıyorum ki, Sumerlilerden bu yana uygulanagelmektedir.
Farsça ve Kürtçe sakî, Azerice saki, Hintçe ve Pencapça saki aynı karşılıkta dile getirilmektedir. Aramice ya da Süryanice şakya (=şarap kadehi sunan) sözünü de aynı tarihsel ilişkiler ağı içinde görüyoruz.
Sumerceden Akadcaya ve sonra Arapçaya da geçen sagi ve šaķum sözleri Arapçada saķy şeklinde telaffuz edilmiştir. Türkçedeki saka (=su dağıtıcı) sözü de saki ile aynı kökene dayanmaktadır. Dr. M. Moin, “Ferheng-i Fârısî”de sâkî karşılığında “suyu veya şarabı başkasına sunan” karşılığında açıklamaktadır. Mecaz olarak sâkî sözü mürşid-i kâmil ya da pir-i kâmil olarak görülüyordu. Bu bağlamda, Osmanlı dönemi edebiyatında mevcut bir edebi türe sâkî-nâme deniliyordu. Ayrıca XV. yüzyılda Çağatay aydınlarından Alî Şîr Nevayî’nin yazmış olduğu 458 beytlik bir Sâkînâmesi mevcuttu. Başka Sâkînâme’ler de bulunmaktadır.
İslam ülkelerinde Hz. Ali “cennetteki Kevser Irmağı’nın sakisi olarak görülmektedir. Divan edebiyatında saki’li dizelerle karşılaşıyoruz. Nefi’nin şu dizeleri öğrencilik yıllarımdan bu yana hafızamda yer etmişti: “Esti nesîm-i nev-bahâr āçıldı güller subh-dem/Açsın bizim de gönlümüz, sākî medet, sun câm-ı Cem”. Nedim’in de sâkîli dizeleri vardır: “Bir şeker handeyle bezm-i şevke câm ettin beni/Nîm sun peymâneyi sâkî tamam ettin beni”. Bir örnekleme de Aşık Dertli’den: “Sakiya camında nedir bu esrar/Kıldı her katresi mestane beni/Şarab-ı lalinde ne keyfiyet var/Söyletir efsane efsane beni.”