Sal
18 Haziran 2020
SAL (I) Yıl, sene. Osmanlıcada sal sözü yaygın olarak kullanılıyordu. Farsça/Kürtçe sāl (=yıl, sene) sözünden alınmıştı. Avestaca sareda, Pehlevice, Partça, Farsça, Kürtçe, Afganca, Beluçça ve Sindice sal, Hintçe saal, Tacikçe sol, Pencapça sala sözleri ‘sene, yıl’ karşılığındadır. Sal sözünün evveliyatında Hurrice sawala ve Urartuca sale sözleri bulunuyordu ki, bu sözler de ‘sene’ veya ‘yıl’ demekti. Osmanlıcada sāl-i hāl (=bu sene), sāl-be-sāl (=yıldan yıla), sāl-dide (=yaşlanmış, yıllanmış; gün görmüş, tecrübeli), sāl-ḥurde (<sāl-ḥorde: ‘seneleri yemiş; eskimiş, kocamış) ve sāl-nāme (=yıllık) sözleri kullanılıyordu. Bkz. Salname.
SAL (II) Kalın direklerle birbirine bağlanmış düz ve korkuluksuz ırmak veya deniz taşıtı. Azerice, Kazakça, Kırgızca ve Türkmence sal sözü daha başka dillerde de kullanılmaktadır. Farsça, Kürtçe, Moğolca, Rusça, Ermenice, Bulgarca, Makedonca sal sözcüğü de aynı karşılıkta biliniyor.
SAL (III) Düz ve yassı taş; kaldırım taşı. Aynı karşılıktaki Ermenice veya Kürtçe sal sözcüğünden. Bu sözcük Azericeye de intikal ederek sal şekliyle telaffuz edilmiştir.
SAL (IV) Salmak, bırakmak, gitmek, yaymak karşılığındaki sal kökü biliniyor. Türkçedeki bu kök sözcük ‘yürümek, gitmek’ karşılığındaki Sanskritçe sal veya salami sözcükleriyle bağlantılıdır.
SAL (V) Sal sözcüğü Türkçede ‘tabut’, ‘kaplardaki sır’ karşılığıyla da kullanılmıştır. ‘Kaplardaki sır’ karşılığıyla Kaşgarlı’dan beri, ‘tabut’ karşılığıyla XVII. yüzyılda Karacaoğlan’ın şiirlerinde, ‘dağın kayalık sırtı, yamacı’ olarak ise yine Karacaoğlan’da görülmektedir.