Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Etimolojik Açıdan
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors

 

 

Bilal Aksoy

Şeriat

13 Haziran 2020

     Herhangi bir dinin ahkâmı: Yahudi şeriatı, Hıristiyan şeriatı, İslam şeriatı. Şeriat kelimesi şer kökünden kaynaklanmıştır. Çok önceleri, şeriat kelimesinin çoğulu olan şerâi ve şir’at kelimeleri “canlıların su içtiği akarsu ve bu akarsuya giden yollar” olarak biliniyor. Bu açıdan, şeriat sözü, ‘açık arazide bulunan su veya su yolu, su akan oluk’ karşılığında şeri, şir’a gibi kelimelerle izaha çalışılmıştır. Meşra, meşraa gibi kavramlar bu sözün birer tekrarı gibiydi. Şer kök sözcüğünün Sumercede birçok farklı karşılıklarda ifade edilmiş olduğu görülür. Söz gelimi, Sumerce šer (=karar vermek, bağlamak veya bağlanmak, bir yola girmeye karar vermek) sözcüğü, Akadca ešerum (=düzeltmek, yoluna koymak, yoluna girmek) sözüne yol açmıştır. Bana göre, Akadca ešerum sözü de günümüzde telaffuz edilen şeriat sözüne temel oluşturmuştur.

    Sumercede šer sözcüğü başka karşılıklarda da belirtilmiştir. Sumerce šer (=suç, cinayet, eziyet, ceza), aynı karşılıktaki Akadca šertum sözüne yol açmıştır. Buna mukabil, šer sözcüğü Sumercede ‘parlaklık ve aydınlık’ karşılığıyla da dile getirilmiş. Oysa şeriat’a yol açan şer sözcüğünün yukarıdaki paragrafta belirttiğim ‘su yoluna gitmek’le ilişkili görünen Sumerce šer (=bir yola girmeye karar vermek) ve Akadca ešerum (=yoluna girmek) sözleriyle bağlantılı olduğu kanısındayım. Sonraları İbranice şeriyah sözü aynı açıdan ifade edilmiştir. Tevrat’ın birçok yerinde şeriyah sözü bulunmaktadır. Söz gelimi, Tevrat’ta “Ey kavmim, şeriatime kulak verin” denilmektedir (Mezmur 78/1). Ayrıca, aynı bölümde “Yakup da bir şehadet ikame etti/ Ve İsrail’de bir şeriat koydu/Atalarımıza emretti ki/Oğullarına onları öğretsinler” (Mezmur 78/5). İbranice şrr kökü ‘doğruluk’ ile ilgilidir.

     XI. yüzyıl Kur’an tefsircisi İranlı Rāgıb el-İsfahānî, “el-Müfredāt”taki “Şr’a” maddesinde söz konusu kelimenin, “su kaynağına götüren yol” demek olduğunu beyan etmiştir. Zamanla şarî kelimesi ‘meşru’ karşılığında ifade edilmiş. Aynı yüzyılda yaşamış olan Kaşgarlı Mahmud, sözlüğünde şeriat sözü yer almamaktadır. Buna karşılık, Kaşgarlı “şar şar” (=yağmurun sağanak halinde yağmasından çıkan ses; herhangi bir akarın çıkardığı ses) sözüne yer vermiş. Doğal su akışını ifade eden bu söz, Kürtçede “şır şır”, Türkçede “şırıl şırıl” şeklindedir. Şeriat sözündeki şer kökünün her ne kadar Sumercede ‘bir yola girmeye karar vermek’ karşılığında kullanılmış olduğu görülse bile doğal su sesini içerdiği söylenebilir. Bu nedenle, Osmanlı dönemi aydınlarından Mütercim Asım Efendi, XIV. yüzyılda yaşamış olan Firuzabadî’nin “Kâmûsü’l-Muhit” adlı eserinin çevirisinde şeriat sözünün kökü sayılan “eş-şer” sözcüğünü “Ve davar suya gitmek manasınadır. Ve bir işe başlamak manasınadır” diye de belirtmiştir. Aynı sözlükte, “ -şeria(t)” sözü, “Ve nehirden su alacak ve su içecek sıvada denir” şeklinde açıklanmaktadır. Mütercim Asım Efendi, Tebrizli Muhammed Hüseyin’e ait olan “Burhān-ı Katı” çevirisini Sultan III. Selim’e takdim etmiştir. Asım Efendi’nin çevirdiği bu sözlükte “şerîden” sözcüğü “su damlamak, su sızmak manasınadır” denilmektedir. Orta Doğu’da Büyük Rift Vadisi boyunca takriben 250 km boyunca akan ve Lut Gölü’ne dökülen Şeria nehri, Hıristiyanlarca kutsal sayılarak bir Hac mekânı olarak ziyaret edilmektedir. Hz. Ȋsā’nın, Yahyā tarafından vaftiz edildiği yer Şeria nehridir.  Kur’an’da el-Ârāf Suresinde balıklarla ilgili anlatımlarda “şuraan” (=su yüzüne çıkarak, akın akın) sözcüğü kullanılmıştır (7/163).

    Öyle anlaşılıyor ki, şeriat sözü zamanla ‘usul, yol, yöntem, kural, kaide’ ve benzer karşılıklarda kullanılmaya başlanmış. Bu yönüyle bakılınca, her dinin kendine özgü bir şeriatının olduğu sonucuna varılmıştır: ‘Şerî’at-ı Zerdüştiyye, Şerî’at-ı Mûsā, şerîat-ı îsā, şerî’at-ı Muhammediyye’ gibi. Bunlardan Zerdüştilik hem bir felsefe hem de inanç sistemi olarak algılanmıştır. Zira o zamanlar felsefe dinle karışık vaziyette idi. Şeriat, ‘kural, kaide’ olarak anılınca, meşru ve gayrimeşru sözleri de ‘şeriat’la etimolojik bir bağlantıya sahip olmuştur. O nedenle, Arapça veya Farsçada telaffuz edilen meşāri (=yollar, su olukları), meşārib (=içecek şeyler), şarāb (=içilecek şey, çoğulu eşribe), meşreb (=içecek yer; yaradılış, huy), meşrûb (=içilmiş, içilecek şey), meşrûbāt (=içilecek şeyler), meşra (=yol, su oluğu), şerbet (=içilecek mayhoş şey), şurub (=sulu ve şekerli ilaç; kaynatılarak hazırlanan şerbet), şārib (=içen, içici), meşrû (= kanuna veya şeriata uygun) ve benzer sözler aynı kökten türetilmiştir.