Sine
18 Haziran 2020
Göğüs, bağır. Mecaz olarak kalp, gönül, iç, derinlik. Farsça sîne (=göğüs, yürek, kalp) kelimesinden alınmadır. Farsçada sînezen (=göğüs döven, bu şekilde yas tutan), sînesūz (=yürek yakan), sînepuş (=göğüslük, zırh, koruyucu), sîneçak (=göğsü veya yüreği yaralı) sözleri bulunmaktadır. Orta Çağ’da Türkçede kullanılan sinğ (=sinmek, saklanmak) sözünün Farsça sîne ile bağlantılı olması olasıdır. Kürtçede sing (=göğüs, bağır, meme; dağ yamacı, dağ eteği) ve sîne (=sine, göğüs; kalp, gönül) kelimeleri kullanılıyor. Türkçedeki sinmek sözünün Orta Çağ’da Türkçede sinğ ve bunun da Kürtçe sing sözüyle ilişkili olduğu kanısındayım. Sine-i millet, ‘milletin kendisi’, sineye çekmek, ‘istemeyerek de olsa bir şeyi kabullenmek, içine atmak, içine gömmek’ karşılığındadır. Kız çocuklarına verilen Sinem adı, ‘kalbim, yüreğim, gönlüm’ karşılığında dile getirilmiştir. Farsça ve Kürtçedeki sîne sözü Azerice ve Uygurcada da yer etmiştir. Tacikçe sina ve Peştuca sine sözleri, Kürtçe sing sözünde olduğu üzere ‘meme’ karşılığında da telaffuz ediliyor. Eski Uygurcada sing (=kiler; dağ silsilesi) ve Kıpçakçada sin (=mezar; sıradağ) sözleri bulunmaktadır.