Boza
16 Temmuz 2019
İlk Çağdan bu yana bilinen bir içkidir boza. Genel olarak darıdan imal edilirdi. Çok önceleri bir miktar alkol ya da uyuşturucu da içine eklenirdi. Boza adı, yaygın kanıya göre Farsça buze (darı) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Osmanlıcaya da intikal ederek buza/boza (bir tür darı birası) şekillerinde ifade edilmiştir. Türkçenin Çağatay lehçesinde buza şekliyle yer etmiştir. Romence bozan (bir çeşit bira); Rusça, Çekçe, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Lehçe ve Arapça buza, Bulgarca, Türkçe, boza, Almanca Busa (darı birası), Fransızca bousa/bosan (beyaz bira) sözcükleri aynı kökenden kaynaklanmışlardır.1 Macarca búza ‘buğday’ karşılığındadır. İÖ. IV. yüzyılda Yukarı Fırat Bölgesinde bozanın kullanıldığını belirlemekteyiz. Antik Çağda Yunanlılar ve Romalılarca boza bilinen bir içkiydi. XV. yüzyılda Ankara, Bursa, Edirne ve Amasya dolaylarında, XVI. yüzyılda Mardin yöresinde de bozanın imal edildiği kaydedilmiştir. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda İstanbul’da 300 kadar bozacı imalathanesinin bulunduğunu, buralarda 1100 kişi çalıştığını açıklamaktadır. Evliya Çelebi’ye göre boza, ısıtıcı ve besleyici özelliğinden dolayı orduda da kullanılıyordu. Dünyanın birçok yöresinde boza farklı yöntemlerle de olsa biliniyordu. Bu açıdan, kimi yerlerde darı, arpa, buğday, yulaf, pirinç, mısır gibi tahıl türleriyle bulgur ya da ekmekten de imal edilerek içine hafif alkol katıldığı da oluyormuş. Bir zamanlar İstanbul’da Arnavut bozası yaygındı.
Darıyla boza yapmak için; önce darı öğütülür kepeği alınırdı, unu kavrulduktan sonra da su ile pişirilirdi. Bu işlemleri takiben elekten geçirilip mayanın tutması için genellikle eski bozadan bir miktar katılırdı. Kimi zaman eski boza tükenmişse ekmek mayası yoğrulup katılırdı. Bozanın serin yerlerde tutulması tercih edilirdi. Kimi ülkelerde yapılan bozalarda alkol derecesi biranın alkol derecesi kadardır. Ayrıca, bozanın bakır kaplarda tutulması uygun değildir. Bu nedenle, daha çok cam bardak ve sürahiler koruyucu olmaktadır.
Ksenophon, “Anabasis” adlı kitabında, Küçük Asya’nın Doğu bölgesinde arpadan şarap yapıldığını açıklamaktadır: “Evler toprak altındaydı. Girişleri kuyu ağzına benziyordu ama içleri genişti. Hayvanlar için toprağa giriş delikleri kazılmıştı; insanlar merdivenle iniyorlardı. Bu konutların içinde keçiler, koyunlar, inekler, kümes hayvanları ve tüm bu hayvanların yavruları vardı. Dışarı çıkarılmadan kuru samanla besleniyorlardı. Ayrıca buğday, arpa, sebze ve testiler içinde arpa şarabı vardı. Şarapların yüzeyinde arpa taneleri yüzüyordu, içlerine bir kısmı büyük öbürleri küçük kamış çubuklar batırılmıştı. Susayan bu kamış parçalarını ağzına alıp emiyordu. Bu içki çok sertti ve su katılmadan içiliyordu. Alışılırsa pek hoştu.”2
“Farsça ‘bûze’ ve Moğolca ‘bodso’ biçimleriyle bilinen sözcüğün kökünün Soğd diline kadar uzandığı söylenir. (…) Ankara köylerinde sarhoş eden bozaya mırmırık denir.”3
Mısır bozası arpa ekmeği ve filizlenmiş arpa ile yapılıyordu. Avrupa birası Mısır’da da buza adıyla biliniyordu.4 Herodotos, eski Mısırlılar için: “Arpa şarabı içerler, çünkü topraklarında bağ yoktur” demektedir.5 Farsçada Buze (boza) sözcüğü bir kısım sözlüklerde yer almaktadır. Bu bağlamda, Ziya Şükûn’un yazdığı sözlükte buze6, İbrahim Olgun ve Cemşit Drahşan’ın Türkçe–Farsça sözlüğünde buze7, her iki yazarın Farsça–Türkçe sözlüğünde ise bozè şekliyle belirtilmektedir.8
İsmet Zeki Eyuboğlu, Türkçedeki boza sözcüğünü Farsça bûze (darı ezmesi) sözcüğüyle bağlantılı görerek, Şeyhülislam Ebusuud Efendi’nin İslam dinine aykırı bularak bozayı yasakladığını öne sürmektedir.9 XVII. yüzyılda Tebrizli Muhammed Hüseyin tarafından yazılmış olan Burhan-ı Katı adını taşıyan Farsçadan Farsçaya sözlük Mütercim Asım Efendi tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Bu sözlükte bûze karşılığında: “Bu isimle maruf şaraptır. Pirinç ve darı unundan amel olunur” açıklaması yapılmaktadır.10 Muallim Nâci, Farsça boza sözcüğünü kaynak göstermekte ve Farsça boza fürûş karşılığında ‘bozacı’ demektedir.11
Fransızca boisson (buason) sözcüğü ‘içki’ karşılığında telaffuz edilmektedir.12 Fransızcada boisson du millet şekliyle de dile getirilmiştir.13 Kaşgarlı Mahmud, “buxsum” karşılığında “Boza, darıdan yapılan bir içki” açıklamasını yapmaktadır.14 Orta Flemenkçede bosen (içmek, içki) sözcüğüne mukabil, XIII. yüzyıldan itibaren İngilizcede kullanılan to booze yükleminin ‘içmek, içki içmek’ karşılığında telaffuz edildiği belirlenmektedir. Aynı yüzyıldan bu yana booze sözcüğünün ‘içki’yi ifade ettiği nakledilmektedir. Yine İngilizcede ayyaş karşılığında boozer ve sarhoş/alkollü karşılığında ise boozy sözcüklerinin dile getirildiği görülmektedir.15
Ünlü Romen tarihçisi ve bir dönem başbakanlık görevini ifa eden Prof. Nicolae Lorga/Jorga (1871-1940), yazmış olduğu beş ciltlik Osmanlı tarihinin Almanca baskısının üçüncü cildinde, Osmanlıların IV. Murad döneminde tütün yasağının yanı sıra bozayı da yasaklandığını ve boza satan iş yerlerini kapattığını aktarmaktadır.16
Ahmet Vefik Paşa, bozayı “Darıdan yapılan mayalı bir içki” olarak tanıtırken, Afrika bozası ve mide bozasından da söz etmiştir. Paşa ayrıca ‘ensede boza kaynatmak‘ deyimini “eza ve cefa” olarak açıklamaktadır.17
Asya’da bir kısım dillerde boza ya da buza sözcüğünün kullanıldığına tanık olmaktayız. Kazakça ve Uygurca boza, Özbekçe bozä, Azerice buzä, Kırgızca bozo, Tatarca, Türkmence ve Rusça buza sözcükleri telaffuz edilmektedir.18
Ömer Hayyam’ın şu dizeleri şarap ve boza türü içkileri içenlerin egemenlerce kınanmasına karşı bir tepkiyi ifade etmektedir: “Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: /Senden ayığız bu sarhoş halimizde. /Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: /İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?”
KAYNAKÇA
(1) Karl Lokotsch, “Etymologisches Wörterbuch der eurohäischen Wörter orientalischen Ursprungs”, Heidelberg 1927, s.31.
(2) Ksenophon, “Anabasis/Onbinlerin Dönüşü”, çev. Tanju Gökçöl, Hürriyet Yay., İstanbul 1974, s.133.
(3) Kudret Emiroğlu, “Gündelik Hayatımızın Tarihi”, T. İş Bnk. Yay., 2. bs., İstan bul Nisan 2012, s.355.
(4) M. Silvestre de Sacy, “Relation de l’Egypte, par Abd-allatif, Médecin Arabe de Bagdad”, Paris 1810, s.572.
(5) Herodotos, “Tarih”, çev. Müntekim Ökmen, T. İş Bnk. Yay., 5.baskı, İstanbul 2009, s.154 (II-77).
(6) Ziya Şükûn, “Farsça-Türkçe Sözlük/Gencine-i Güftar/Ferhengi Ziya”, C.I, MEB bs., İstanbul 1984, s.373.
(7) İbrahim Olgun-Cemşit Drahşan, “Türkçe-Farsça Sözlük”, Elhan Kitabevi, Ankara TY, s.31.
(8) İbrahim Olgun-Cemşit Drahşan, “Farsça-Türkçe Sözlük”, Elhan Kitabevi, Ankara 1984, s.56.
(9) İsmet Zeki Eyuboğlu, “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”, Sosyal Yay., İstanbul 1988, s.48.
(10) Mütercim Âsım Efendi, “Burhân-ı Katı”, TDK Yay., Ankara 2009, s.105.
(11) Muallim Nâci, “Lügat-i Nâcî”, TDK Yay., Ankara 2009, s.73.
(12) A. Rıza Yalt, “Çağdaş Fransızca-Türkçe Sözlük”, Remzi Kitabevi, İstanbul 1979, s.102.
(13) Pars Tuğlacı, “Okyanus Ansiklopedik Sözlük”, C.I, İstanbul 1971, s.350.
(14) Kaşgarlı Mahmud, “Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi I”, çev. Besim Atalay, TDK Yay., Ankara 1992, s.485.
(15) Bilal Aksoy, “Ak Sözlük”, 1983-1993, yayımlanmamış tarihsel ve etimolojik sözlük çalışması.
(16) N. Jorga, “Geschichte des Osmanischen Reiches”, Dritter Band (Bis 1640), Gotha 1910, s.450.
(17) Ahmet Vefik Paşa, “Lehce-i Osmanî”, haz. Prof.Dr. Recep Toparlı, TDK Yay., Ankara 2000, s.63.
(18) Komisyon, “Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü I”, T.C. Kültür Bk. Yay., Ankara 1991, s.78-79.