Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Etimolojik Açıdan
Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors

 

 

Bilal Aksoy

Avaz

1 Mart 2020

     Ses, seda; yüksek ses, nâra. Türkçede ‘avaz avaz bağırmak’ deyimi kullanılmaktadır. Osmanlıcada ‘nida’ karşılığında âvâz ya da âvâze deniliyordu. Farsça āvāz (=ses) sözünden intikal etmiştir. İstanbul saray müziğinde makamların ses özelliklerine göre ayrıldığı dört kısımdan ikincisi âvâze adıyla biliniyor. Avestaca a-vač sözünden kaynaklanmaktadır. Farsçada vaj, Anadolu Deylemicesinde vace (=seslen, söyle) ya da vaje şekilleri mevcuttur. Deylemicede vajor kerdış (=başkasıyla konuşmak) sözü nedeniyle eski Kuzeybatı İran Dillerinde vac, vač, vaj sözcükleri ‘söylemek, demek, konuşmak, seslenmek gibi’ karşılıklar içeriyordu. Bunların önündeki a sesli harfinin zamanla düştüğünü sanıyorum.

     Özbekçede ‘ses’ karşılığında tàvuş sözünün yanı sıra àvàz da denilmektedir. Başkırtlar ‘nāra’ karşılığında avaz da demektedirler. Tatarlar ise sedā yerine avaz kelimesini de kullanmaktadırlar. Sanskritçe vāç (=konuşmak, söylemek), vāças (=söz, sözcük, konuşma), vāçya (=söylenmiş) ve vāçika (=sözel) sözleri bu açıdan dikkatimizi çekmektedir. Ermenice avaj, avac; Kürtçe, Afganca ve Beluçça āvāz örnekleriyle karşılaşmaktayız. Bununla birlikte, Güney Kürtçesinde beje (=söyle) kelimesindeki bej sözcüğü vaj, vac ya da vač ile etimolojik açıdan aynı köke dayanmaktadır. Hintçe avaç, Urduca ve Sindhice avaz, Pencapça āvāza sözleri ‘avaz, ses’ karşılığındadır. “Gamdan hisar oldu mekânım yurdum/İşitmez avazım dinlemez virdim/Bir değil, beş değil on değil derdim/Düğümler baş verdi sıralandı gel” (Pir Sultan Abdal).